Bir  ayeti kerimede Rabbimiz Teala şöyle buyurmaktadır. " Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah'ın üzerine olmasın" (Hud suresi ayet 6). Bu ayet-i celile den,  Allah'ın yeryüzünde yarattığı bütün canlıların rızıklarını vereceğini, bunu garanti ettiğini anlıyoruz. Ancak bu tabii ki gerek insan gerekse diğer canlıların ihtiyaç duydukları rızka/besin ve diğer gereksinimlere ulaşmaları için hiçbir gayret göstermelerine gerek olmadığı anlamına gelmiyor. Zira Allahu Teala insana ancak çalışmasının /gayretinin karşılığı vardır.( Necm suresi, ayet: 39). Buyurmaktadır.  İnsanın da kendisi için takdir edilen rızka ulaşmak için çalışması gerektiğini ifade etmektedir. Nitekim insandan başka diğer bütün canlılar da hayatlarını sürdürebilmek için Allah'ın kendilerine bahsetmiş olduğu kabiliyet ve yöntemlerle karınlarını doyurmaya ve nesillerini devam ettirmeye çalışmaktadırlar.  
      Burada insanın aklına şöyle bir soru gelebilir.  Allah bütün canlıların geçimini, rızkını garanti etmişse dünyada neden milyonlarca insan açlığın pençesinde kıvranmakta ve asgari seviyede de olsa yiyecek ve temiz suya sahip bulunmamaktadır? Böyle bir soruya cevap olarak birkaç sebep söyleyebiliriz.  Öncelikli olarak az önce zikrettiğimiz ayeti kerime de olduğu gibi insana ancak çalıştığının karşılığı vardır.  Çalışmazsa,  rızkını kazanmak için elinden gelen gayreti göstermezse geçimini sağlayacak maddi bir imkana kavuşamayabilir. İnsan çalışmalıdır.    Dünyanın birçok ülkesinde, özellikle  Afrika'nın bazı bölgelerinde güçlü emperyalist ülkelerin sömürgeleştirdiği  ülkelerde yerli halklar sahip oldukları toprakların yeraltı ve yerüstü nimet ve imkanlarından mahrum bırakılmışlardır.   Sömürgeci ülkeler bu ülkelerin başlarına getirdikleri kukla yönetimlerle buraların her türlü zenginliğini kendi ülkelerine aktarmış yerli halklar ise onların bir nevi kölesi olarak onlar için çalışır hale getirilmişlerdir.  Bu durum, söz konusu  yerlerdeki açlığın çok önemli bir sebebidir. Yine çoğunlukla emperyalist güçlerin çıkarmış olduğu ve uzun yıllar devam eden savaşlar açlık ve sefalete sebep olan önemli faktörlerdendir. Halbuki dinimiz İslam meşru sebeplerle savaşa izin vermekle beraber,  düşman tarafında savaşa bizzat katılmayan kişilere,  din adamlarına ve mabetlerine,  kadınlara, çocuklara, yaşlılara zarar verilmesini yasaklamıştır.  
      Bazen geniş çaplı doğal afetler de açlık ve sefaletlere sebep olabilmektedir.  
     Bütün bunların yanında bir imtihan olarak Allah kullarını zenginlik ve bolluk ile denediği gibi darlık ve açlıkla da geçici olarak denemektedir. Bu durum Bakara suresi, 154.  ayeti kerimesinde şöyle ifade edilmektedir.  "Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla,  mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız.  Sabredenleri müjdele. Bütün insanların ve canlıların rızkını, geçimini garanti eden Rabbimiz Teala;  " Biz kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık" (Furkan, 20. ayet)buyurarak insanları birbirlerine karşı sorumlu tutmuştur.  Özellikle Müminler / Müslümanlar Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin  ifadeleri ile bir vücudu oluşturan uzuvlar gibi olup birisinin çektiği sıkıntıya diğerleri de ortak olarak uykusuz kalır.  Ya da böyle olmalı ve gereğini yapmalıdır.  Bu din kardeşliğinin  bir gereği olarak Allahu Teala zengin müslümanları fakirlerden sorumlu tutarak zekatı ve infakı emretmiştir.
     Buraya kadar saydığımız sebeplerden hangisi ile olursa olsun insanları açlığa götüren muhtaç duruma düşüren kişi güç ve şartlara karşı  baçta din kardeşlerimiz olan  Müslümanlar olmak üzere bütün insanlara yardımda bulunmak da bizim görevimiz olmuş oluyor. Bu gün dünyada açlığa maruz kalanlar kadar da ihtiyaç fazlası yiyip obez olanlar bulunmakta ve onlar da kendi durumlarından şikayet etmektedirler.  Uzmanların ifadelerine göre dünyadaki imkan ve besinler adil bir şekilde dağıtılmış olsa dünyada aç ve açıkta kimse kalmayacaktır.  
   Yazımızın sonunda ilk başta verdiğimiz ayete tekrar dönecek olursak Allah yeryüzündeki insanlara ve diğer canlılara yetecek kadar nimet ve rızık vermiştir.  Rıkımızı helal yollardan elde etmek için elimizden gelen gayreti göstermenin yanında Allah'ın diğer kullarının da ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olup,  mazlum ve mağdur coğrafyaların insanlarını  sömürerek rızıklarına el koyan emperyalist güçlere karşı mücadele etmek te bizim bir görevimiz olmaktadır. Yazımızı bir durum tespiti ve bir dua ile bitirmek istiyorum.
    Bu gün de, tarihte hep olduğu gibi devlet, millet ve ordumuz olarak kendi hak ve menfaatlerimizin korunması için mücadele ettiğimiz gibi özellikle yakın çevremizde olanlar olmak üzere dünyanın ulaşabildiğimiz her yerindeki mazlum ve mağdur insanlara yardım etmeye, buraları sömürmekte olan ve buna devam etmek isteyen sömürgecilere karşı korumaya çalışıyoruz. Böyle bir yapı var gayret içinde olduğumuz için sevinmeli ve Allah'a şükretmeliyiz.  Rabbimiz Teala bizleri bu kutlu yolda başarılı  ve düşmanlarımıza karşı 0 muzaffer kılsın.amin.
                       Halil İbrahim Sabırlı
                           İlçe Müftüsü