Atalarımız; “aşkın gözü kördür” demişler ya, bu sözün doğruluğu, bir defa daha “tescil” edildi... Gerçekten de “aşık”lar, sevdiklerinin “kusur”larını görmezler, onun “sütten çıkmış ak kaşık” olduğunu zannederler ya, “ideolojik aşk” da böyle bir şey olsa gerek.

Bana göre; “ideolojik aşk”la yanıp tutuşanlar da, “ideolojik körlük” içindeler... Buna, eskiden; “çifte standart” diyordum ama, meğer onun sebebi de “ideolojik körlük” imiş...

DENİZ FENERİ’NDE DÜŞMANLIK

Malûm, gündemde iki “Fener” olayı var... Biri “Fenerbahçe”deki şike iddiaları, diğeri de “Almanya’daki Deniz Feneri”ne yönelik Türkiye’deki “gözaltı”lar!..

Her iki olayın da “yargıda” olduğu önceki gün; Cumhuriyet gazetesi, aynı sayfada ve alt alta öyle “2 haber” verdi ki, bir haberi, ancak ve ancak “ideolojik körlük” içinde olanlar böyle verebilir.

Cumhuriyet’in; “Deniz Feneri kardeşliği” başlıklı manşet haberinde deniliyor ki;

“Almanya’da faaliyet gösteren Deniz Feneri e-V.’nin Türkiye’deki bazı kaymakamlık ve AKP’li belediyelerin yardım listelerindeki vatandaşların kimlik fotokopileri ve ikâmetgâh belgelerini aldığı, ardından bu kişiler adına sahte makbuz düzenleyerek milyonlarca lirayı dağıtmış gibi gösterdiği ileri sürüldü.”

Lütfen dikkat!..

Bu haberin yayınlandığı gün; ortada sadece “gözaltı” vardır... Eski ve yeni Kanal 7 yöneticileri Zahid Akman, Zekeriya Karaman ve Mustafa Çelik, henüz “gözaltı”ndadır!..

Henüz bir “tutuklama” yoktur.

Dahası; hazırlanmış bir “iddianame” de yok!..

Verilmiş bir “karar” ise hiç yok!..

Ama, Cumhuriyet;

Çalmış “kara”yı, vermiş kararı:

“Deniz Feneri kardeşliği!”

Cumhuriyet’in bu mantığı, aynen İstiklâl Mahkemeleri’nin mantığıdır... Bu mantığa göre; İstiklâl Mahkemeleri ile Cumhuriyet, birer “idam kardeşi”dir!

Malûm, İstiklâl Mahkemeleri de;

“Sanığın idamına, şahitlerin bilâhare dinlenmesine” şeklinde kararlar verirdi... Yani, adama “idam” verirler, “darağacı”nda sallandırırlar, hatta “mezar”a koyarlar, “şahit”leri daha sonra dinlerlerdi...

Bu mantığın çağdaş versiyonu Cumhuriyet’te yaşıyor... Önce “yargısız infaz” yapıp, “zanlıların suçluluğu”na karar veriyorlar, “iddia edildi” ifadeleriyle de kendi paçalarını kurtarmaya çalışıyorlar...

CUMHURİYET’İN YAPTIĞI NE?

“Genlerden kaynaklanan bir alışkanlığı” yine de anlayışla karşılıyorum.

Adamlar, Deniz Feneri’ne karşı “ideolojik bir düşmanlık” içindeyse, elbette daha farklı davranmaları beklenemez...

Ama “ilkeli” bir insan, ama “omurgalı” ve “tutarlı” bir gazeteci, ne kadar “düşman”, ne kadar “tarafgir” olursa olsun, “benzeri olaylar” karşısında, mutlaka “objektif” olmak zorundadır.

Cumhuriyet ise, Deniz Feneri’ne karşı olunca kinini kusarken, benzeri bir olayda, evet “şike olayı”nda, bir “deterjan” gibi “aklama”nın, “mintakslama”nın derdinde!..

Deniz Feneri soruşturmasında “yargısız infaz” yapıp, zanlıları “katran”la sıvayan Cumhuriyet; Aziz Yıldırım’ın baş zanlı olduğu “şike olayı”nda ne demiş biliyor musunuz; “Daha soruşturma bitmeden suçlular ilân edildi!”

Yani;

Medya, “soruşturmanın gizliliği”ni ve “masumiyet karinesi”ni ihlâl edip, “yargı süreci”ni hiçe saymış!..

İyi de, adama sorarlar;

“Senin yaptığın ne?”

Diğer gazeteler; “şike olayı”nda “soruşturmanın gizliliği”ni ve “masumiyet karinesi”ni ihlâl edip, “yargı süreci”ni hiçe saydılarsa, senin yaptığın da aynısı değil mi?.. Sen de, “yargı süreci” bitmeden “yargısız infaz” yapmadın mı?..

Onlar diyor;

“Tesbit edildi.”

Sen diyorsun;

“İddia edildi!”

Ne yani, “iddia edildi” demekle, senin çaldığın “kara”nın tonu, biraz daha açık mı oluyor?..

Sen, “karşı dâvâ” ihtimaline karşı, kendi paçanı kurtarmak için “iddia edildi” demişsin, onlar “daha net” olmuşlar.

Hiçbir farkı yok!..

Fark şurada ki;

Onlar, “her iki Fener” hakkında aynı tavrı sergiliyor... Cumhuriyet ise; “Deniz Feneri benim düşmanım” diye bas bas bağırıyor!..

Şike olayına ise; “Benim hırsızım iyidir” mantığıyla yaklaşıyor!..

İşte bu;

“İdeolojik körlük”tür!..

Ama, ne yaparsınız ki;

Bu körlük, “gen”lerinde var!..

İstiklâl Mahkemeleri de;

Cumhuriyet’in aynısını yapardı!..

HEP AYNI KAFA!

Bunu yapan sadece Cumhuriyet olsa, “marjinal bir gazete”dir, yapar deyip geçeceğim ama, baktım ki, Hürriyet’ten Yalçın Doğan da, “aynı kafa”da!..

Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşim dün yazmıştı Yalçın Doğan’ı...

Onun; “Almancılardan on yılda 900 milyon Euro” başlıklı yazısına değinip, demişti ki;

“Hemen anladığınız gibi, Deniz Feneri soruşturmasını yazıyor. Yazarken, hazırlık aşamasındaki dosya için, hiç tereddüt etmiyor. Adeta kesin kararını vermiş, mahkemenin de aynı yönde karar vermesi gerektiğini dikte ediyor..

Deniz Feneri’nde, hazırlık aşamasındaki iddialar Yalçın beye göre; sanıkları suçlamak için, yeterli sebeb.

Olabilir, “Yalçın beyin hukuk anlayışı böyledir. Tüm ceza soruşturmalarına bakış açısı budur” diyeceğim..

Ama diyemiyorum.

Çünkü aynı günkü yazısının hemen altında, bir başka başlık: “Emniyet’in açıklaması yargı kararı gibi!”

Bu başlık da, Fenerbahçeli yöneticiler ekseninde gerçekleşen şike operasyonu ile ilgili..

Deniz Feneri sözkonusu ise, hazırlık aşamasındaki iddiaların yargı kararı gibi sunulmasına, Yalçın beyin olumlu desteği var.

Şikecilere sıra gelince, Emniyet’in bu yöndeki açıklamasına, Yalçın beyin çok sert eleştirisi var.

Bu gazetecilik midir?

Bunun basın ahlakında yeri olabilir mi?”

Demek ki, neymiş?..

Kafa, hep aynı kafa!..

Katranı kaynatsan da,

Bir türlü şeker olmuyor!..”

BOYKOT KİME YARADI?

“Atasözleri”yle başlamıştık söze...

O halde, yine bir “atasözü”yle devam edelim.

Atalarımız; bir “Hadis-i Şerif”ten hareketle özetle demişlerdir ki;

“Her şerde bir hayır vardır.”

Hadisin aslı, mealen şöyledir:

“Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır.”

Atalarımız, işte bunu; “Her şerde hayır vardır” şeklinde özetlemişlerdir.

İşin doğrusu;

CHP’nin “yemin etmeme” tavrı, dikkatleri, yeniden bu Hadis-i Şerif veya atasözüne çevirmiştir.

CHP; “Her şerde bir hayır olduğunu” bir defa daha göstermiştir.

Neydi CHP’nin tavrı?..

Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay tahliye edilip, Meclis’e gelinceye kadar “yemin etmemek!”

Şu anda “çözüm arayışı” devam ediyor olsa da, CHP’nin “yemin etmeme” tavrı, aslında “hayırlı” olmuştur.

Nasıl mı?

Taraf’tan Yıldıray Oğur’a göre; CHP’nin yol açtığı yemin boykotu, aslında BDP’ye yaradı!..

Çünkü “yalnız” kalmadılar!..

Sabah’tan Mahmut Övür’e göre ise;

CHP’nin yemin boykotu, BDP’nin “Meclis boykotu”nun etkisini azalttı ve “Türkiye’nin yararı”na oldu.

“Çünkü” diyor, Mahmut Övür;

¥ CHP bu boykot kararıyla BDP’nin boykotunun etkisini azalttı, hatta ikinci plana itilmesini sağladı.

Böylece halk iradesiyle milletvekili seçilenlerin engellenmesi sorununu, bir Türkiye sorunu haline getirdi. Böylece sadece “Kürtler milletvekili olamıyor” argümanını BDP’nin elinden aldı.

Dahası “demokratik özerklik ilan edelim” tartışmalarının sürdüğü BDP ve çevresinin uçlara savrulmalarını da engellemiş oldu.

BDP’nin içinde bugünlerde inanılmaz bir tartışma yaşanıyor. BDP bu boykotta yalnız kalsaydı “şahinler”in eli çok daha güçlenecekti.

Düşünsenize “Kürdistan meclisini ilan ediyoruz” denilseydi ne olurdu?

Kısaca deneyimli bir siyasetçinin deyimiyle “CHP Türkiye’yi iç savaş provasından kurtardı.”

BDP YALNIZ KALSAYDI!

Bu görüşe ben de katılıyorum.

Gerçekten de; BDP’liler bu “boykot’ta “yalnız” kalsalardı; “Rejimin bütün garezi Kürtlere” deyip, ortalığı savaş alanına çevirebilirler, hep yaptırdıkları gibi; molotoflarla her yanı yaktırıp, yıktırabilirlerdi.

Ama CHP de “yemin boykotu”na başlayınca, bu “koz” ellerinden alındı...

BDP’liler mırın-kırın etse de; kendilerine denildi ki;

“Görmediniz mi be adamlar; bu kararlar sadece Kürtlere uygulanmıyor ki!.. CHP’nin ve MHP’nin adaylarını da tahliye etmediler... Demek ki, yasalar böyle.”

İşte bu tür “uyarı”lardır ki, BDP’lilerin “taşkınlık” yapmasını engelledi.

Yani CHP, belki de farkına varmadan “ülkenin hayrına” bir iş yaptı!..

“CHP’nin şerri”nden,

“Hayır” doğdu...

Umarım;

Yarın, her iki parti de Meclis’e gelirler, “yemin” ederler ve eğer bir “çözüm yolu” varsa, otururlar, Meclis’te hallederler!..

Aksi halde;

Kendilerine “hayır” gibi görünen bu boykotçu tavır, her an “şer”re dönüşebilir!..

Benim diyeceğim budur.

Kim, neresiyle bakıyor?

Bilirsiniz; olaylara, bir “gözleri” ile yani “görme organları”yla bakanlar vardır, bir de “oturma organları”yla bakanlar!.. Şu “cemaat soruşturması” olayında da; kimin “göz”üyle, kimin “anüs”üyle baktığı ortaya çıktı.

Efendim, malûmlarınız olduğu üzre; İlhan Cihaner’in Erzincan Başsavcısı olduğu dönemde; “İsmailağa Cemaati mensupları” hakkında, hem de “Silâhlı Terör Örgütü” kurdukları iddiasıyla bir soruşturma açılmış, bu soruşturma esnasında, hamile bir kadın, gördüğü “baskı”dan dolayı çocuğunu düşürmüştü.

İşte bu soruşturma sonucunda açılan dâvâ, Perşembe günü sonuçlanmış... “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmekle” suçlanan 16 kişi “beraat” etmiş... “İzinsiz Kur’an kursu açtıkları” iddia edilen 11 kişiye de “5’er ay hapis cezası” verilmiş ama o da ertelenmiş...

Durum bu... Peki, “gazetelerin yorumu” ne?.. Milliyet demiş ki; “Cihaner haklı çıktı!”

Cumhuriyet de demiş ki; “Cemaat üyeleri serbest bırakıldı!”

Şimdi söyleyin hele; bu olaya kim “neresinden” bakmış?.. Milliyet’e göre, eğer Cihaner haklı çıkmış olsaydı; cemaat üyeleri “beraat” etmez, tam aksine “ağır cezalar” alırlardı... Demek ki, “oturma organları” ile bakmışlar olaya... Çünkü, bu kararla; İlhan Cihaner’in “çuvalladığı” tescil edilmiştir.


“İdeolojik inat”lar, işte böyle çuvallatır insanı!..