Değerli Okur Kardeşim; İlk insan ve ilk peygamber Hz Adem Aleyhisselam yeryüzüne indiğinde, kendisine yurt edindiği topraklarda Allah'tan kendisine ibadet edebileceği bir işaret istemişti. Rivayetlere göre kendisine nurdan bir sütun tecelli etti ve onun etrafında tavaf ederek secdeye vardı. Daha sonra İbrahim Aleyhisselam ve oğlu İsmail Aleyhisselam birlikte kabe'yi inşa ettiler. İlerleyen yıllarda hasar gören yıkılan tahrip olan Kabe tekrar inşa edildi. Peygamberimiz Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte putlardan temizlenerek tekrar imar edildi. Tevhidin sembolü, arzın kalbi olarak bugüne kadar heyecanla atmaya devam etti.

Tevhidin sembolü sadece Kabe değildi. Dünyanın birçok bölgesinde camiler minareler kubbeler mescitler ilk insan Hz Adem aleyhisselam'dan bugüne kadar hep tevhid'in sembolü oldular. Arabistan bölgesinden Afrika'ya Orta Asya'dan Çin'e İstanbul'dan Endülüs'e kadar ecdadımız, İslam ordusu gittiği, fethettiği her coğrafyada o bölgeyi bölgenin insanını camilerle mescitlerle yeşerttiler. Özellikle Selçuklu padişahları fethettikleri her memlekete ulu camiler inşa ettiler. Bugün ülkemizde ve Tosya'mızdaki birçok tarihi cami buna şahitlik etmektedir. Cami ve mescitler birliğin, beraberliğin, kardeşliğin, hoşgörünün, barışın, sevginin, saygının ve tevhidin sembolüdür. Peygamberimiz Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de Medine-i Münevvere'ye hicret ettiğinde önce cami inşa etmişti. Mescid-i Nebevi Medine'de şehrin merkezinde hayatın ta merkezinde insanlara müminlere kucak açmaktadır.

Bu bağlamda cami ve mescit yapmak yaptırmak ilk insan Hz Adem aleyhisselam'dan son peygamber Hz Muhammed aleyhisselam'a kadar bütün peygamberlerin sünnetidir. Rabbimiz Kerim kitabımız kur'an-ı Kerim'de: Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur, buyuruyor. Bizler de Enbiya sünneti olan rabbimizin de camileri ancak bizim yapabileceğimizi buyurduğu ayet-i kerimesi gereğince bu Mukaddes mekanları inşa ve imar etme noktasında devamlı hareket halinde olmalıyız. İnşa ettiğimiz camilerimizi cemaat olarak imal etmeli günlük 5 vakit edilen davete icabet etmeliyiz. Kabe gibi Mescid-i Nebevi gibi Mescidi Aksa gibi hayatın tam ortasına yerleştirmeliyiz camilerimizi. Unutmamalıyız ki camiden uzaklaşmak uzaklaştırmak camileri garip ve mahsun bırakmak kapısına kilit vurmak zalimce bir davranıştır. Cenabı Allah kur'an-ı Kerim'de: Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada rezillik var, âhirette de onlar için büyük azap vardır, buyurarak bizleri uyarmaktadır.

Yeryüzündeki cami ve mescitler deyince aklımıza Mescidi Aksa da geliyor. Zira bu Mukaddes mabet bugün pis Siyonistlerin necis ayaklarıyla kirletilmekte, Allah'ın Has kullarının secde etmesine müsaade edilmemekte. Ümmetin kanayan yarası akan gözyaşı bir avuç filistinlinin çaresizce çırpınışları arasında zincire vurulmuş bir şekilde esaretten kurtulacağı günleri beklemektedir. Dünyada iki milyara yakın Müslüman biraz öfkelenip kafayı taksa, kesinlikle esir olmazdı Mescid-i Aksa.

Kıymetli Okur Kardeşim: camileri inşa etmek kadar imar etmek de önemlidir. İlk insan ve ilk peygamber Hz Adem aleyhisselam'dan bugüne kadar camileri imar etmek için Enbiya'yı ızam aleyhimüsselam ve onların varisleri ulama, evliya, fukaha, müfessirin, hufaza-i kiram büyük çaba sarf etmiştir. Asrımızda cami ve mescitlerimizin imarı için çalışan imam hatip, müezzin kayyum ve birçok din görevlisi kardeşim, hocalarımız 7/24 esasına dayalı olarak fedakârca ömürlerini hediye ediyorlar. Günde beş defa yaptıkları davetin haricinde Kur'an ve sünnet ışığında bizleri aydınlatmak, dinimizi en güzel bir şekilde öğretmek, kitabımız kur'an-ı Kerim'i okuyabilmemizi sağlamak için çalışıyor, gayret gösteriyorlar. Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemden aldıkları emaneti, bir sonraki nesillere ulaştırmak için, hakkı hakikati çağlara haykırmak için ömürlerini feda ediyorlar. Bizlerin güzel bir isimle müsemma olmamızdan bilinçlenmemize, vatani görevine uğurlanmbasından hayırlı bir yuva kurmasına, en nihayetinde emri hak vaki olduğunda kelime-i şehadet le huzura kavuşmamıza vesile oluyorlar. Onlar bizim baş tacımız. Ama şunu unutmayalım ki İslam'da ruhban sınıfı din adamı söylemi yoktur. Ben müminim diyen herkes bildiği ile amel etmekle ve çevresindeki insanların da bilgi ve bilinçlenmesinde sorumludur. Öyleyse hepimiz bu dinin hizmetkarıyız, görevlisiyiz, sorumlusuyuz. Hal böyle olunca: camiler ve din görevlileri haftan Hayırlı olsun, sevgili kardeşim. Son olarak Merhum Şairin şiiri ile son vermek istiyorum yazıma: Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker, Allahu Ekber. Allah'a emanet olun.

İbrahim ATEŞ

İlçe Vaizi

Editör: TE Bilisim