HABER: SEDAT AĞACIKOĞLU 

KASTAMONU (İHA) –Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı’nın “2019 Yılında Türkiye AB İlişkileri: Beklentiler ve Olasılıklar” başlıklı makalesi İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Dergisi’nde yayımlandı.

İHA muhabiri Sedat Ağacıkoğlu Hemşerimiz Faruk Kaymakcı ile yaptığı telefon görüşmesinde İktisadi Kalkınma Vakfı (IKV) dergisinin Ocak 2019 sayısında çıkan makalesinden dolayı tebrik ederek kaleme aldığı makale yazısının www.tosyahaberleri.com haber sitesinde yayınlamak istediğini talep etti. Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı www.tosyahaberleri.com haber sitesi aracılığı ile Tosyalı hemşerilerine sevgi ve selamlarını ileterek memnuniyet duyacağını ifade etti.

İŞTE DIŞİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI FARUK KAYMAKCI’NIN IKV DERGİSİNDE YAYINLANAN MAKALESİ

2019 Yılında Türkiye-AB İlişkileri: Beklentiler ve Olasılıklar

Uzun bir geçmişi olan Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin en önemli özelliği, başından itibaren hep inişli-çıkışlı bir seyir izlemesi ve zaman zaman yaşanan sorunlara rağmen tarafların bu ilişkiyi üyelik perspektifiyle sürdürme konusundaki iradeyi korumasıdır. Nitekim AB’ye üye olmak, müzakere sürecinde karşılaşılan her türlü zorluğa rağmen, ülkemizin en önemli stratejik hedeflerinden biri olmaya devam etmektedir. Bu hedefe yönelik çalışmalar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Dışişleri Bakanlığına bağlı, özerk bir kurum olarak yapılandırılan AB Başkanlığı tarafından kararlılıkla sürdürülmektedir.

Geride bıraktığımız dönemde hem AB’de hem de ülkemizde yaşanan gelişmeler ilişkilerimizi derinden etkilemiştir. Avrupa bütünleşmesinin son dönemde karşı karşıya kaldığı ekonomik kriz, düzensiz göç, terörizm, aşırı sağın yükselmesi gibi çoklu krizlere Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma (Brexit) kararının da eklenmesiyle birlikte AB’nin kendi geleceğine ilişkin endişeler ön plana çıkmış ve bu durum Birliğin içe kapanmasına yol açmıştır. Diğer taraftan, 15 Temmuz menfur darbe girişimi sonrasında AB’nin ülkemize yönelik soğuk ve eleştirel tutumu, ülkemizde Birliğe karşı ciddi bir güven bunalımı yaratmıştır. Darbeci Fetullahçı Terör Örgütü’nün boyutlarının anlaşılamaması ve 15 Temmuz sonrası alınan tedbirlerin AB tarafından eleştirilmesi, AB ile soğuk bir dönem yaşanmasına neden olmuştur.

2018 Normalleşme Yılı Olmuştur

Geride bıraktığımız yıl, Türkiye-AB ilişkilerinin olağan seyrine dönmesi için gerekli adımların atıldığı yapıcı ve verimli bir yıl olmuştur.

2018 yılının ilk yarısında Bulgaristan’ın AB Dönem Başkanlığını üstlenmesiyle birlikte Türkiye ve AB arasında önemli temaslar gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, Bulgaristan Dönem Başkanlığı tarafından ülkemiz bazı AB toplantılarına davet edilmiştir. Bu dönemde AB ile en önemli temas 26 Mart 2018 tarihinde Varna’da düzenlenen Türkiye-AB Zirvesi sırasında sağlanmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un katılımıyla Varna’da bir araya gelen Türkiye ve AB liderleri, ilişkilerin normalleşmesi için güçlü bir mesaj vermişlerdir. Varna Zirvesi, Türkiye-AB birlikteliğinin öneminin liderler tarafından teyit edilmesi ve ülkemizin adaylığının en üst düzeyde vurgulanması açısından önemli olmuştur. Zirve’de ülkemiz, tam üyelik perspektifi, terörle mücadele, Vize Serbestisi Diyaloğu, gönüllü insani kabul, Sığınmacı Mali İmkânı, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve Kıbrıs sorununa ilişkin beklentilerini ortaya koymuş ve AB’nin 18 Mart Mutabakatı kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini hatırlatmıştır.

Zirve’nin hemen akabinde, 17 Nisan 2018 tarihinde, Avrupa Komisyonu tarafından 2018 yılı Türkiye Raporu yayımlanmıştır. Raporda ülkemizin AB’ye katılım süreci açısından en önemli husus, 19-20 Ekim 2017 tarihlerinde düzenlenen AB Zirvesi’nde gündeme getirilen, “ülkemizin hâlihazırda Kopenhag Siyasi Kriterlerini karşılayıp karşılamadığı” konusunda bir değerlendirmeye yer verilmemesidir. Böylece, bazı çevrelerin ülkemizin AB üyeliğine karşı “katılım müzakerelerinin askıya alınması/dondurulması”  için yasal zemin oluşturma çabaları boşa çıkarılmıştır.  

Ancak, 26 Haziran 2018 tarihli Genel İşler Konseyinde, “ülkemizin AB’den uzaklaşmakta olduğu, katılım müzakerelerimizin fiiliyatta durma noktasına geldiği ve Gümrük Birliği’nin güncellemesi müzakerelerinin başlatılmasının öngörülmediği” belirtilmiştir. Konsey sonuçlarının giriş bölümünde Türkiye’nin adaylık statüsüne vurgu yapılsa da, bu karar ilişkilerimizin seyrine gölge düşürmüştür.

2018 yılında AB ile ilişkilerimizde öne çıkan bir diğer konu ise, adaylık sürecimizi desteklemek amacıyla AB tarafından sağlanan Katılım Öncesi Mali Yardım (IPA) fonlarında kesintiye gidilmesidir. Türkiye-AB ilişkilerinde her zaman teknik düzeyde yürütülen ve taraflar arasındaki siyasi sorunlardan etkilenmeyen IPA fonları, 2018 yılında AB tarafından siyasi bir araç olarak kullanılmıştır. Türkiye bir yandan AB nezdinde girişimlerde bulunarak bu haksız kesintilerin önüne geçmeye çalışırken, diğer yandan ülkemizden kaynaklanan herhangi bir sorun olmaması ve fonların etkin şekilde kullanılması için gerekli önlemleri almaktadır.

2018’in AB ile her alanda ve düzeyde temasların arttığı bir yıl olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Direktörler Düzeyinde Siyasi Diyalog Toplantısı 25 Ekim’de, Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog Toplantısı 22 Kasım’da Ankara’da yapılmıştır. Yüksek Temsilci Mogherini ve Komiser Hahn’ın katıldığı Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog toplantısından sonra yayımlanan ortak açıklama metninde, Türkiye-AB ilişkilerinin stratejik öneminin altı çizilerek, tarafların işbirliği yapmak konusundaki kararlılığı teyit edilmiştir. Açıklamada, Türkiye’nin katılım sürecinin Türkiye-AB ilişkilerinin potansiyelini tam olarak ortaya çıkarmak açısından taşıdığı önem de vurgulanmıştır.  

2018 yılında, parlamentolararası diyaloğun geliştirilmesi açısından önem taşıyan Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) iki kez biraraya gelmiştir. 3 yıllık bir aranın ardından ilk KPK toplantısı Nisan ayında Brüksel’de, yılın ikinci toplantısı ise Aralık ayında Ankara’da yapılmıştır. Öte yandan, Türkiye-AB ortaklık ilişkisinin en üst düzeydeki bürokratik organı olan Türkiye-AB Ortaklık Komitesi de 28 Kasım’da toplanmış ve Türkiye-AB ilişkilerinin tüm boyutlarını ele almıştır.

AB ile Sığınmacı Mali İmkanı çerçevesindeki işbirliğimiz 2018 yılında da devam etmiştir. Tamamı sözleşmeye bağlanan ilk 3 milyar Avronun ülkemize ulaşması ve ihtiyaç sahipleri için harcanmasının hızlandırılması için AB tarafıyla temaslarımız yıl boyunca sürmüştür. Sığınmacı Mali İmkanı’nın 3 milyar Avroluk ikinci dilimi Haziran ayında gerçekleştirilen AB Zirvesinde onaylanmıştır. Sözkonusu kaynağın aktarımına ilişkin temel konularda AB ile ön mutabakat sağlanırken, ikinci dilimin ilk projesi için imzalar atılmıştır. Doğrudan hibe şeklinde ülkemize aktarılması öngörülen 400 milyon Avro değerindeki projeyle Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen Suriyeli çocuklara yönelik eğitim faaliyetlerinin finansmanı sağlanacaktır.

2018 yılının ülkemiz açısından en önemli gelişmesini şüphesiz 24 Haziran seçimleriyle birlikte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesi teşkil etmiştir. 15 Temmuz menfur darbe girişimi sonrasında, ülkemizin karşı karşıya kaldığı tehditlerle etkili bir biçimde mücadele edilebilmesi için alınan önlemler, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesiyle birlikte yerini normalleşmeye bırakmıştır. Bu durum ülkemizin reform gündeminin canlanmasına da zemin hazırlamıştır.

Nitekim, yeni sisteme geçilmesiyle birlikte 19 Temmuz 2018 tarihinde OHAL kaldırılmış ve üç yıl aradan sonra Reform Eylem Grubu (REG) Toplantısı 29 Ağustos’ta yapılmıştır. Dışişleri, Adalet, İçişleri ile Hazine ve Maliye Bakanlarımızın katılımıyla yapılan toplantıda, reform sürecine ivme kazandırılmasına ilişkin kararlılık kamuoyuyla paylaşılmıştır. REG kararları doğrultusunda, yargı alanında atılacak adımları içerecek Yargı Reformu Stratejisini güncelleme çalışmalarına başlanmıştır. Ayrıca, Vize Serbesti Diyaloğunda kalan her bir yükümlülük için Çalışma Grupları oluşturulmuş ve bu gruplar ikinci tur toplantılarını tamamlamıştır. Avrupa Komisyonu da 8 Aralık’ta ikinci nesil biyometrik pasaportlara geçiş kriterini karşıladığımızı teyit etmiştir. Kriter sayısı artık resmen 7’den 6’ya düşmüştür. 11 Aralık 2018 tarihinde yapılan V. REG toplantısında ise başta Vize Serbestisi Diyaloğu olmak üzere, siyasi reform sürecinde atılacak adımlar ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir.

Sonuç olarak 2018, Türkiye-AB ilişkilerinde yapıcı adımların atıldığı, üst düzey diyaloğun arttığı ve ilişkinin normal seyrine dönmesi için gerekli kurumsal yapıların yeniden işlemeye başladığı önemli bir yıl olmuştur. Ayrıca, son dönemde gerginlik yaşanan bazı AB üyesi ülkelerle ikili ilişkilerimizde karşılıklı normalleşme ve iyileştirme adımlarının atılması, Türkiye-AB ilişkilerinde 2019 yılına ilişkin beklentileri artırmıştır.

2019’dan Beklentiler ve Olasılıklar

2019 yılında hem Türkiye’nin hem AB’nin gündemi yoğun olacaktır. 2019 yılının Mart ayında ülkemiz yerel seçimlere giderken, Mayıs ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri AB’nin geleceği açısından önemli rol oynayacaktır. Özellikle geçtiğimiz yıllarda Avrupa’da yapılan seçimlerde gözlemlediğimiz aşırı sağın yükselişinin AP seçimlerinde de devam etmesi durumunda, AB’nin kendini yeniden konumlandırma sürecine girmesi kaçınılmazdır. Mayıs 2019 seçimleri sonucunda yeni bir AP ortaya çıkacak, ayrıca Avrupa Komisyonu 2019 Kasım ayında yeniden şekillenecektir. Bu gelişmeler sonrasında AB’de yeni bir dönem başlayacaktır.  

AB açısından 2019 yılını önemli kılan bir başka unsur ise, Brexit sürecinin AB gündemini meşgul etmeye devam edecek olmasıdır. Lizbon Antlaşması’nın 50. maddesine göre 29 Mart 2019 tarihinde Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması öngörülmektedir. Sürece ilişkin olarak hâlihazırda pek çok belirsizlik bulunmakla birlikte, 2019 yılında Birleşik Krallık’ın AB’den çıkması halinde Birlik içinde güç dengelerinin nasıl şekilleneceği, Avrupa bütünleşmesinin nasıl bir yapıya doğru evrileceği, Türkiye-AB ilişkileri açısından da önemli bir konudur. Diğer taraftan olası Brexit sonrası dönem için, Ortaklık Hukukundan da çıkacak olan Birleşik Krallık ile ülkemiz arasındaki ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu kapsamda, hem ikili ticari ilişkilerimizin devamlılığını sağlamak, hem de vatandaşlarımızın Birleşik Krallık’taki kazanılmış haklarını korumak için kapsamlı görüşmeler yürütülmektedir.

Bunların yanısıra, 2019 yılında Avrupa siyasetinin kırılgan bir süreçten geçeceğini öngörmek mümkündür. Nitekim, birçok AB üyesi ülke iç siyasetinde zorlu gelişmelerle karşı karşıyadır. Özellikle toplumsal tabandan yükselen sesler, önümüzdeki dönemde Avrupa siyaseti açısından ciddi sorunların ortaya çıkabileceğinin sinyallerini vermektedir. AB üyesi ülkelerin iç dengelerindeki bu kırılganlık, AB’nin sınamalar yaşadığı böylesi bir dönemde Birliğin geleceğine ilişkin tartışmalarda, üye devletlerin ortak bir vizyon ortaya koymalarını zorlaştırmaktadır.  

2019 yılında AB açısından ortaya çıkması beklenen bu tablo, AB’nin genel olarak genişleme politikasına, özel olarak ise Türkiye ile ilişkilerine odaklanmasına yardımcı olmamaktadır. Ülkemiz, AB’deki gelişmeleri yakından takip etmeye devam edecek ve AB’de oluşan yeni şartlara göre kendini konumlandıracaktır.

Ancak Türkiye, 2019 yılını Türkiye-AB ilişkileri açısından bir fırsata çevirmek konusunda kararlıdır. Nitekim, 2019 yılının ilk yarısında Romanya, ikinci yarısında ise Finlandiya’nın AB Dönem Başkanlığını üstlenecek olması Birlik ile aramızdaki ilişkilerin yapıcı bir şekilde ele alınması açısından önemli fırsatlar sunmaktadır. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, Vize Serbestisi Diyaloğu, üst düzey temasların sürdürülmesi, yeni bir Türkiye-AB Zirvesi gerçekleştirilmesi, AB Bakanlar toplantılarına davet edilmemiz ve en son 2015 yılında toplanan Ortaklık Konseyi’nin yeniden biraraya gelmesi gibi konularda Romanya ve Finlandiya Dönem Başkanlıklarında somut gelişmeler elde etmek için gerekli girişimler sürdürülmektedir.

“Helsinki Ruhu”nun Canlandırılması

Türkiye’nin bu yıl AB ile ilişkileri bağlamında en önemli hedefi, aday ülke ilan edildiği 1999 yılı “Helsinki Zirvesi ruhunu” yeniden canlandırmaktır. Bu anlayışla ülkemiz, 2019 yılında da AB ile ilişkilerini üç boyutta kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir.

Birinci boyut, ikili düzeyde siyasi temasların artırılması ve reform sürecinin hızlandırılmasıdır. Reform sürecini hızlandırmak için gerekli çalışmalar REG toplantıları çerçevesinde en üst düzeyde sürdürülecektir. Bu kapsamda öncelikle Yargı Reformu Stratejisi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planının açıklanması öngörülmektedir. Ayrıca, yargı ve temel haklar alanlarında kapsamlı bir yol haritası oluşturulacaktır. Vize Serbestisi Diyaloğu kriterlerinde sağlanacak ilerleme de reform çabalarına katkıda bulunabilecek, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve katılım müzakerelerinin önündeki engellerin aşılmasını kolaylaştıracaktır. Vize Serbestisi Diyaloğu ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi çalışmalarının her iki tarafın da menfaatine olduğu unutulmamalıdır. Türkiye, Vize Serbestisi Diyaloğu kapsamındaki çalışmalarına hız vermiştir ve kalan 6 yükümlülüğe odaklanarak bu süreci tamamlamaya kararlıdır. Bu süreçte, AB’nin Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu koşulları anlamaya çalışarak, yapıcı bir tutum sergilemesi önemlidir. Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin ise Türkiye ve AB için “kazan-kazan” durumu yaratacağı ortadadır.

Öte yandan, AB ile tesis ettiğimiz dış politika, ekonomi, enerji, ulaştırma, terörle mücadele gibi kilit alanlarda Yüksek Düzeyli Diyalog Toplantılarının 2019 yılında da devam etmesi planlanmaktadır. Bu mekanizmalar, Türkiye-AB ilişkilerinin geniş potansiyelini ortaya çıkartmaya yönelik, üyelik sürecimizi destekleyecek önemli araçlardır. Bunların yanısıra, önümüzdeki dönemde Türkiye-AB Zirvelerini yapmaya, Ortaklık Organlarını etkili kılmaya ve AB ile işbirliğimizi farklı alanlarda güçlendirmeye yönelik irademiz sürecektir.

AB İletişim Stratejisi çerçevesinde, AB ve Türkiye’deki algıların olumluya çevrilmesi çabaları da birinci boyutun temel unsuru olmaya devam edecektir.

İkinci boyutu, katılım müzakereleri ve AB müktesebatına uyum çalışmaları teşkil etmektedir. Katılım müzakereleri, Türkiye-AB ilişkilerinin belkemiğidir. Her türlü siyasi engele rağmen olumlu gündem oluşturmak için AB tarafıyla istişarelerimiz devam edecektir. Türkiye, katılım müzakerelerinde yaşanan sorunlara rağmen, toplumsal yaşamın hemen her alanını kapsayan AB Müktesebatına uyum çalışmalarına devam etmektedir. Hâlihazırda 2016-2019 yıllarını kapsayan AB’ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı çerçevesinde yürütülen uyum çalışmaları ülkemizde yaşanan sosyo-ekonomik dönüşümün arkasındaki en önemli itici güçtür. Bu nedenle, 2019 yılında bir yandan mevcut Ulusal Eylem Planı uygulanırken, diğer yandan AB Müktesebatındaki gelişmelere paralel olarak yeni bir eylem planı hazırlanması için gerekli çalışmalara başlanacaktır.

Üçüncü boyut ise, mali işbirliği ve Birlik Programları alanıdır. Türkiye, IPA fonlarını en iyi şekilde kullanmak için çalışmalarını sürdürmeye 2019 yılında da devam edecektir. Ülkemiz, yeni dönemde IPA için performans odaklı bir uygulama ve izleme sistemi kurmayı hedeflemektedir. Kurulacak performans sistemi ile IPA kuruluşlarımızın ve IPA altında proje sahibi kuruluşlarımızın kaynakları etkin kullanması sağlanacaktır. Ülkemizin katıldığı Erasmus+, Ufuk 2020 gibi Birlik Programlarından en üst düzeyde yarar sağlama yöntemlerine odaklanılacaktır.

Bütün bu hususlar, 2019 yılında AB gündemimizin yüklü olduğunu ve AB üyeliği yolunda ilişkilerimizi güçlendirmek için kararlılığımızı koruyacağımızı göstermektedir. 2019 yılı, ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyebilecek riskler barındırsa da, Türkiye-AB ilişkilerinin her iki taraf açısından da vazgeçilmez kazanımlar sunduğu açıktır.

En Anlamlı AB Üyeliği, Türkiye’nin Üyeliği Olacaktır

Türkiye-AB ilişkilerinin tarihsel süreçteki seyri incelendiğinde, bu ilişkinin uluslararası sistemde ve Avrupa bütünleşmesinde yaşanan gelişmelerden doğrudan etkilendiği görülmektedir. Geçmişte Soğuk Savaş veya sonrasında yaşanan gelişmeler nasıl belirleyici olduysa, bugün de Türkiye-AB ilişkileri uluslararası sistemdeki değişimlerden, bölgemizde yaşanan sıcak gelişmelerden veya AB’nin karşı karşıya olduğu sınamalardan bağımsız düşünülemez.

Bunun en son örneği, Suriye’deki gelişmelerin özellikle 2015’te neden olduğu insani trajedinin AB açısından bir mülteci krizine dönüşmesi ve bu krizin Türkiye-AB birlikteliğiyle ve 18 Mart 2016 Mutabakatıyla aşılmasında görülmüştür. Bu tarihe kadar görece durgun seyreden Türkiye-AB ilişkileri, bundan sonra önemli gelişmelere sahne olmuş, somut kararların alındığı Türkiye-AB Zirveleri yapılmış, katılım müzakereleri dâhil olmak üzere, ilişkilerin her veçhesinde ivme sağlanmıştır.

Uluslararası alanda belirsizliklerin ve risklerin arttığı ve AB içerisinde birçok sorunun çözüm beklediği böylesi bir dönemde AB, mevcut ortaklıklarını güçlendirmeye, yeni işbirliği ve diyalog mekanizmaları oluşturmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenle, Türkiye’nin AB üyeliği önemini ve gerekliliğini korumayı sürdürecektir.

Ortak değerlerimiz ve çıkarlarımız çerçevesinde ekonomiden enerjiye, dış politikadan ayrımcılık, yasadışı göç ve terörizmle mücadeleye kadar birçok küresel sorunu çözmek için Türkiye-AB birlikteliğine ihtiyaç vardır. Aslında bu sınamaların birçoğunun aşılmasında Türkiye’nin AB üyeliği anahtardır.

AB, diğer aday ülkelere karşı sergilediği çıpa rolünü Türkiye’ye karşı da sergilediği takdirde, Türkiye de üyelik yükümlülüklerini gerçekleştirme konusunda daha cesur adımlar atabilecektir. Her durumda Türkiye, üyelik sürecinin üyelik kadar önemli olduğunun bilinciyle bu yoldaki kararlılığını sürdürmek durumundadır. Türkiye’nin beklentisi, 2019’da AB’nin vizyon, liderlik ve çıpa rolü sergileyerek bu süreci teşvik etmesidir.

En zorlu ve en sorgulananı olsa da, gerçekleştiğinde, hem katılan ülke, hem AB, hem de ötesindeki coğrafya için en yararlı olacak geçmiş ve gelecek AB üyeliği, Türkiye’nin AB’ye üyeliği olacaktır. Zira hiçbir ülkenin üyeliği, Türkiye’nin AB’ye üyeliği kadar Avrupa ve geniş coğrafyasında yaşayan halklara, kültürden dış politikaya, güvenlikten enerjiye ve ticaretten barışa, değer, anlam ve çıkar sağlayabilme kapasitesine sahip bulunmamaktadır. 

Editör: TE Bilisim